Bugün Harvard Business Review’ da
okuduğum bir makalenin bende yarattığı esintiyi paylaşmak istiyorum.
Beni etkileyen cümle dizisi ‘Bir şirket kendisini sadece para kazanan
bir makine olarak değil de, insanlığa değer katıp onu ileriye götürecek bir
oluşum olarak görürse, kendisini her şeyin en iyisini yapmaya şartlar.
Bu sayede de farklı dallarda
yaptıkları birbirini besler. En iyi ürünü geliştirmek için en iyi ekipleri
kurar, en ciddi AR-GE yatırımlarını yapar. Bunlarla beraber mutfakta pişen o
harika yemeği hak ettiği şekilde satabilmek ve kitlelerle buluşturmak için de
en iyi pazarlamayı yapar.’ Şeklindeydi.
Buradan yola çıkarak bir şirketi, bir insan kimliği gibi ele alırsak;
bir insan kendisini sadece hayatı tüketen biri olarak değil de, zamanın
başından beri anlatılmaya çalışıldığı gibi kamil insan olma mertebesine
getirecek şekilde insani değerlerine değer katıp, kendisini ileriye götürecek
bir oluşum gösterirse, herşeyin en ahlaklısını yapan insanlığın fevkinde bir
insan olur.
Kendine faydalı olan, insanlığın anlamını layıkıyla yaşayan insan
çevresine de yararlı olur. İlişkide olduğu insanları etkiler, destekler.
Onların başarıları için yatırımlar yapar, kendi mutluluğunun çevresinin
gelişimi ile destekler. Böyle bir insanın iş hayatı da, aşk hayatı da, ebeveynliği
de ve olduğu tüm sosyal statüler de ışıldar, parlar.
Kendini seven, ahlaklı insanlığı ile gurur duyan insanın tam ve bütün
hali o kadar etkileyicidir ki, O hiç çaba sarfetmeden çevresinde daima insanlar
olur ve bu insanlar sadakatle Ona bağlanır.
Çok basit bir anlatımla; toplumları
yaratan bireyler, yaralarını sarıp kendilerine kamil insan olma hedefi koydukça
Dünya güzelleşir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder