Bu Blogda Ara

17 Mayıs 2014 Cumartesi

KALBİM KANIYOR


Çocukken, annemin kırdığım vazosu geliyor aklıma. En sevdiği vazoyu kırmış sonra korkudan titreyerek yapıştırmıştım. Çocuk aklı işte. Annem görür görmez anladı tabi vazonun kırıldığını. Üzüntüm kızmasına engel oldu. Ağlayarak özür diledim ve vazoyu çöpe attım. O günden beri kırık hiçbir eşyayı tutmam evde. 

Eşyayı at çöpe kurtul. 


Peki ya kırık kalpler ?

Ah ülkem, ah. Kalbimiz kırık. 

Yaşanan kayıplar öylesine derin kırıklar bıraktı ki her an kanama geçirebiliriz.

Ta ki, sorumlular sorumluluğu kabul edip, ruhi dansözlükten vazgeçip çıkıp özür dilediklerinde,
gözümüzün içine bakarak özür dilediklerinde sonra adil bir şekilde yargılanıp cezalarını çektiklerinde yani adalet yerini bulduğunda ve bu kara elmas madenleri için insani, kalıcı çözümler üretildiğinde kanamamız bir nebze olsun durabilir. 

16 Mayıs 2014 Cuma

MUCİZELER GERÇEKLEŞİYOR.


Korku nedir ? Bir frekanstır aslında, vesvesedir.
Kaynağı, endişedir.

Neden endişe ederiz ? Çünkü güvenmeyiz. Bugüne güvenmeyiz. Yarına güvenmeyiz hatta düne bile güvenmeyiz. Kendimize güvenmeyiz. Biz aslında özünde  Yaradan' a teslim olamadığımız için Ona güvenmeyiz. Bu yüzden ' Sana şah damarından daha yakınım' demesine rağmen dışarıda bir yerlerde ilahlar (para, aşk, evlat, spor, siyaset vs.) arar, Onlara tapınmaya çalışırız. Yer Tanrıları arar, onlara inanır, el etek öperiz. Oğullar, kızlar, aşıklar, karılar, kocalar, şeyhler, hocalar, başkanlar, müdürler, patronlar... say sayabildiğin kadar. İhtiyacımız olan güç içimizde olduğu halde bağlanacak dış güçler ararız. Kula kul olduğumuzu görmeden yaşarız.  Atatürk, Gençliğe Hitabesi' nde ne güzel vurgu yapıyor bu konuya. ' Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur. '

Öz' e güven, kendine güven.

Dünya hızla değişiyor. Değişen Dünya' da isteklerimiz, sanrılarımız, zanlarımız, korku ve endişelerimiz kısacası bilincimizin üstünde ve altında olan birikintilerimiz hızla gerçekleşmeye başlıyor.

Farkındalığını geliştirip kendini kontrol edebilen herkes, yaşamında gerçekleşmeye başlayan mucizelere hazır olsun.

' Tesadüf değil, yankı vardır. ' Nusret Kaya





15 Mayıs 2014 Perşembe

KENDİMİZE DÜRÜST OLALIM, İÇİMİZDE BİR SEVGİ SELİ Mİ YOKSA ZORBA SESİ Mİ VAR ?

14 Mayıs' tan itibaren DOLUNAY girmiş AKREP burcuna...

Ülkem girmiş SOMA' DA yaşamını yitiren KARDEŞLERİMİZİN YASINA...


Sözler kifayetsiz. Paylaşarak çoğalan tek şey sevgi iken, acılar paylaştıkça azalır mı ?

Buradan İstanbul' dan evimizde, rahat koltuğumuzda otururken duyduğumuz acı, babasını, kardeşini, oğlunu, kocasını, sevdiğini, canını kaybadenin acısını azaltır mı ?

Yapacağımız maddi yardımlar, maddi evlat edinmeler vs. acıları azaltır mı ? Gidenin asla geri gelmeyeceği bir düzende kalanı korur mu ?


Hele ki, böyle bir zamanda HÜKÜMET TEMSİLCİLERİNİN yaptıkları açıklamalar, olaylara insanlara yaklaşımları acıyı azaltır mı, çoğaltır mı ?


İnsanlığın erdemini yaşamak bu kadar zor mu ? Erdem ne mi ? O çizmesini sedyeyi kirletmesin diye çıkartmak isteyen KARDEŞİMİZ var ya, daha sonra yapılan röpartajda ' Devlet malına zarar vermiyeyim' dedim, diyor. Ah be kardeşim, senin gönlün aydınlamış kömür karasının içinde. 


http://www.hurriyettv.com/yasam/insan/iste-cizmeleri-cikarayim-mi-diye-soran-o-madenci_40967



Dün gece, Belediyelerin tüm etkinliklerinin iptal edilmiş olmasına rağmen Kadıköy Belediyesi Kozzy' de bir seminere ev sahipliği yaptı. Brahma Kumaris' in  organize ettiği Seminer, Yogi Didi Sudesh tarafından verildi.

Didi, sevgi elçisi bir Hindu. Konuşmasına Soma' nın yüreğimizi dağlayan acısını paylaşarak başladı. Yaklaşık 2,5 saat boyunca kavganın, kaygının, kırgınlığın, korkunun, kızgınlığın dışarıda kaldığı bir pencere açtı bize. Bu pencereden baktığımızda; 


  • dürüst bir kalbe sahip ruhun güçlendiğini, 
  • bu güçlü kalbin başkalarının duyduğu acılara karşı hissettiği hassasiyeti,
  • zihnin kalabalığında, meşguliyetinde huzur yaratabilirsek dünyamızın huzura kavuşacağını, aslında dışarıda gördüğümüz kavganın içimizin yansıması olduğunu, 
  • sessiz ve sakin kalarak düşündüğümüzde vereceğimiz kararın bütünün hayrına olacağını, 
  • bedenin ateş ile yandığı anlarda ruhu sakin tutmanın ne büyük bir erdem olduğunu, 
  • yaşadıklarınla ettiğin kavganın kendini tekrar tekrar yaralamak olduğunu oysa bir sefer gerçekleşen olayın sende yarattığı duyguyu serbest bırakarak, af ederek, kendini ve gerilimi yaşadığın kişiyi özgür bırakabileceğini, böylece çatıştıkça kopacak olan bir ilişkiyi kopmadan kurtarabileceğini,
  • içimizdeki tüm iyilikleri  cömertçe ortaya koyduğumuzda hem kendimizi hem de çevremizi şifalandırabileceğimizi, 
  • tıpkı bir çocuğu daha yüzünü görmeden rahimdeyken sevmeye başladığımız gibi tüm dünyayı sevebileceğimizi, sevginin ardından merhametin, saygı ve özverinin geleceğini gördük.

İnsan olmanın, ortak değerleri vardır. Bu değerleri ister bir yogi, ,ister bir sufi vs. anlatsın yollar hep aynı kapıya çıkar. Sen Allah' ı aradığında her yol Allah' a çıkar. 

 Bakara  115  
 
Doğu da Allah'ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (kıblesi) orasıdır. Şüphesiz ki Allah, kuşatandır, bilendir.

Kıblen Allah olduğunda gönlünün, özünün, sözünün bir olması gerektiğini bilirsin. 



İstediğin kadar inançlıyım de.
Namaz kıl sadaka ver.
Umut verip güven aşılayarak yarı yolda bıraktığın kişinin gönül sadakasını iki dünyada da ödeyemezsin...
Hz. Mevlana

Şimdi içimize dönüp, kıblemizi içimize çevirdiğimizde önce gönül dergahımızı şifalandıralım. Sevgi öyle bir yayılsın ki gönlümüze huzur sarsın hücrelerimizi. Zihnimiz, Bakire Meryem gibi sormaktan sorgulamaktan vazgeçip teslim olsun. Teslimiyetin tadını çıkartalım. Ve sevginin şifalandırıcı gücü önce içimizi sonra dışımızı, oradan dünyamızı sarsın. 

Gönül öyle yol geçen hanı değil, dergahtır. Paldır küldür girip çıkılmaz, günahtır ! Hz. Mevlana 
Hep beraber sevaba girelim.

Bırakalım yakıp yıkanları, biz dergaha girelim. İçimizi temizleyelim. Allah izin verirse, bir başka yazı da Gandi' nin pasif direniş öyküsünü ve bu öykünün sonunda Hindistan' ın sömürülmekten kurtuluşunu anlatacağım. 

Dergah' a girmenin edebi nedir derseniz, https://www.facebook.com/mavireceteplatform?fref=ts linkinden bu kuralları görebilirsiniz. Bu vesile ile 99 gün Yalova' da canlar hiç durmadan sema yapacaklar. Dönelim yoksa düşeriz.

Sonsuz şükran ve sevgilerimle,

Aşk olsun, HU !


Hz. Mevlana,

Brahma Kumaris,

Didi Sudesh,

Ayşegül Delikaya


http://www.meditasyonyapalim.com/

https://www.facebook.com/mavireceteplatform?fref=ts







4 Mayıs 2014 Pazar

MİRDAD KUNDAKTAKİ ERMİŞ 2

Mirdad' ın nefes kesici cümlelerinden birkaçı daha;

** Rehber, yol arayanlara yol gösterebilir ama onları o yolda
yürümeye zorlayamaz.
** Ayağınıza takılan her taş için, sizi bir uyaran vardır. Uyarıcınızın söylediklerini okuyun ve anlayın. İşte o zaman ayağınıza takılan her taş, bir kandile dönüşür.
** İnsanlara verdiğiniz vakit, bilin ki onlar için size emanet edilen şeyi veriyorsunuz.
** İnsan imkansızı, yani elbise yükünden kurtulmayı istediğini, ancak elbiselerinden vazgeçmek istemediğini ve hiçbir elbisesini çıkarmadan çıplak kalmak istediğini gösteriyor.
** Çelişkili kalp, çelişkili bir dünya yaratır.
** Gerçeğin tohumları her insanda ve her varlıkta gömülüdür. İşimiz, gerçeği ekmek değil, onun gelişmesi için uygun şartları hazırlamaktır.

MİRDAD KUNDAKTAKİ ERMİŞ 1


' Alçakgönüllü olduğunda bilinmeyene açık olabilirsin. İnsan cehaletinin farkında olmalıdır. Her zaman bilinmeyen bir şeyler olduğunu bilmelidir. Sadece uçsuz bucaksız bilinmeyen seni alçakgönüllü yapabilir. ' diyor Osho. Bizim kültürümüzde de özde aynı anlama gelen  ' Kul konuşur, kader güler, Gökte yazılan yerde bozulmaz, Takdirle yazılan tekbirle bozulmaz ' gibi sözler var. Hangi kültürde olursa olsun, insani hakikatler aynı olduğundan bu farklı cümlelerin hepsi bize, bizim irademizin üzerindeki mutlak gücü anlatıyor. 
Bende bugün Allah' ın mutlak gücüne koşulsuz teslim olarak bambaşka bir günlük plan yapmışken kendimi bambaşka bir gün yaşar halde buldum. Ve işte burada, evde bilgisayarın başındayım. 

Bu vesile ile bir solukta okuduğum Mirdad' ı anlatmaya çalışacağım. 

Mirdad' ın yazarı, 1889' da Lübnan' da doğmuş olan Mihail Nuayme. Nuayme bir süre, varlığın gerçeğine inebilmek için denizin dibindeki dalgaları, inzivaya çekildiği bir mağaranın içinde aramış. Bence bu yöntem oldukça işe yaramış olmalı ki Mirdad doğmuş.

Mirdad' ın olaylara yaklaşımı, kullandığı cümleler yani kişiliği öylesine etkili ki,
umarım küçük bir özetle, dimağınızda bir parça lezzet bırakabilirim.

Hikaye, As ve Lübnan dağlarının ' Sunak ' diye bilinen yüksek tepesi üzerinde ' Gemi ' diye anılan terk edilmiş, parçalanmış bir heykelin çevresinde yaşanıyor.

Büyük Tufan' dan birkaç sene sonra, Nuh ve adamları dağın eteğindeki bereketli topraklara  yerleşmeye karar veriyorlar. Uzun bir süre bu bereketli topraklar üzerinde hep birlikte yaşadıktan sonra Nuh, ölümüne yakın oğlu Sam' i yanına çağırarak ona vasiyette bulunuyor. Bu vasiyete göre, insanların Tufan' dan yüzyıllar sonra, kendilerinin bir parçası oldukları imandan doğan yeni hayatı hatırlamaları için Sam  dağın en yüksek tepesine bir sunak yapacak ve bu sunağa gerçeğine oranla çok daha küçük boyutlu olan bir gemi heykeli yapacaktır.
Heykel geminin içinde ' Gemi Arkadaşları ' ismi ile anılacak 9 kişi olacak, bu 9 kişi gemiden asla çıkmayacak, tıpkı Nuh' un gemisinde yaşandığı gibi münzevi bir hayat yaşayacaklardır. Bu kişiler asla beden zevklerine önem vermeyecek, daima iman ateşinin yanması için çalışacak ve dua edeceklerdir. Aralarından birinin ölmesi halinde kapı çalınacak ve yeni bir gönüllü arkadaş aralarına katılacaktır. 

Vasiyet yerine getirilir ve düzen Nuh' un istediği şekilde oluşturularak korunur. Birkaç asır sonra Gemi' ye verilen bağış, altın vs. arttıkça arttığı bir dönemde 9 arkadaştan biri ölür ve bir süre sonra garip bir adam çıkagelir. Bu adam açlıktan zayıf düşmüş, yaralı ve bitkindir. Gemi' nin kaptanının adete göre ilk gelen kişiyi kabul etmesi gerektiği halde, kaptan bu adamı içeri almak istemez. Hatta istememekten öteye bu yabancıya karşı kızgınlık ve nefret duyar. Onu kovar. Ancak yabancı yalvararak değil, hakkı olanı isteyen bir tavırla içeri girmeyi ister ve uzun bir tartışmanın sonrasında arkadaş olarak değil, hizmetli olarak gemiye kabul edilir. Böylece gemide ilk defa 8 arkadaş ve 1 hizmetli olur. Bu şekilde tam 7 sene geçer. 7 sene boyunca hizmetli her işe koşar ve hiç konuşmaz. Hizmetli yani MİRDAD, bir gün konuşmaya başlar ve bu konuşma Gemi için bilinen dünyanın yıkılıp yeni bir dünyanın doğduğu gün olur.

Kitap, 237 sayfa ve altını çizdiğim çok fazla cümle var. Şimdilik bir kısmını paylaşacağım. 


** Kim sırtını bir yere dayarsa, o yere dayandığı ölçüde onun esiri olur.
** Sizin iradeniz, her nefesinizde, her sözünüzde, her arzunuzda, her düşüncenizde ve her işinizde gizlidir. Sizden gizli olan her şey, bilin ki, külli iradenin bilgisi dahilindedir. 
** Yola çıkarken yanına azık alma. Teslim ol. Yolcusunu doyurmayan yol, gidilmeye değmez.
** İnsanlardan ve eşyalardan istedikleriniz, kendinizden istediklerinizi belirler. 
** Kötü bir kalpten çıkan kötü bir arzu, sonunda mutlaka o kalbe geri döner. 
** İnsan tek düşünce, tek kalp, tek bedenli ve gölgesinden kurtulup tek iradeli olmadıkça, bir ayağı ile cennette diğer ayağı ile de cehennemde ayakta durmaya devam eder.
** Ölümle beslenen, ölüme yem olur. Başkalarının  acıları üzerinde yaşayan da acılara av olur. 
** Kısmet, insanın ayağına gelir. Şanstan ümidini kesme.
** Sev ki görülmeyeni göresin.
** İnsanın tek şerefi, Tanrı' nın konuşan yüzü ve yaşayan örneği olan insan olarak varlığıdır. Onun dışındaki bütün şerefler ise, önemsiz ve değersizdir.
** ŞÖHRET SAÇMALIĞI : Bir dudakta dolaşan isimle deniz kumuna yazdığın isim arasında hiçbir fark yoktur. İkincisini ani bir rüzgar siler götürür. Birincisini de insan, aksırıkla yok eder. İnsanların, adını aksırıkla silmelerini istemiyorsan, adını ateşten harflerle onların kalplerinin derinliklerine yazmalısın.
**"sevgiye hesap sormayın! çünkü sevgi, kendinden başkasına hesap vermez. o ne borç verir ne borç alır! ne alır
ne de satar! bunun için ne çoğalır ne de azalır. hep, bugün,yarın ve kıyamete kadar tam olarak kalacaktır. esvgide daha çok ve daha az kavramı yoktur. aklımıza onu tartmak veya karşılaştırmak geldiği an, arkasında sadece acı hatıralar bırakarak kalbinizden çeker gider... keç kere sizi sevgi kördür derken duydum. bununla sevgilide hiç bir kusur görmez demek istiyorsunuz. aslında körlük görme derecelerinin en üstün noktasıdır. keşke hiçbir şeyde ayıp göremeyecek kadar kör olsaydınız! ne zaman sevgi gözlerinizi temizlerse o zaman gördüğünüz her şey sevginize layık olacaktır..."