Bu Blogda Ara

31 Temmuz 2015 Cuma

Fİ Çİ Pİ

Fİ, Çİ, Pİ
Azra Kohen’ den önce Fi geldi ve biraz aşk, biraz karakterlerin  psikolojik analizi, biraz merak, biraz sosyal ve siyasi olarak günümüzün Türkiye’ si , düşüncenin güçlü bir anlatımla cümleye dönüşümü derken; akıllara çatlama potansiyeli gösterecek bir tohum ekti.

Sonra Çi geldi. Fi’ nin devamı ama daha da merak uyandırıcı. Karakterler daha da tanıdık. Daha kışkırtıcı. Aç erkek çocukların kodaman olabilmek için nasıl bir yağmacıya, aç kız çocukların sözde var olabilmek için nelerden vazgeçebileceklerinin, hayatın karakterleri şekillendirişinin anlatımı. Acının iyice yayılması. Çi acının bedene inmesini, bu acı ile farkındalığı artan insanın harekete geçtiği zaman, varması gereken yere gidebileceğini anlatarak tohumu besledi.

Sonra uzun bir sessizlik. Pi’ yi bekliyoruz. Ne zaman çıkacağını merak ediyoruz. Oysa bu kadar yaşadığımız Türkiye ile paralel konumlanan bir hikayenin, seçimlerden hemen sonra yayınlanacağını tahmin edebilirdik.  Temmuz 2015, Pi elimde.  700 sayfalık kitap 5 günde işliyor hücrelerime.
Çünkü bende Fi ve Çi’ nin tuzağına düşmüş, o tohumun çatlayışının peşine düşmüştüm. Sorgulayışlarımın, analizlerimin cevapları için sabırsızlanıyordum.
Pi’ yi okuyacak pek çok kişiye elbette tiyo vermek istemem ama şunu söyleyebilirim ki; Fi ve Çi, Pi’ nin yanında çok romantik kalıyor. İnsanın büyük dönüşümü, çöküşü, çıkışı bu kitapta anlatılıyor.
Cehaletin, ezilmenin insanı/kitleleri nasıl da sorgulamayan, biat kültürünün piyonları haline getirdiğini, iyiliği savunurken nelerden vazgeçebileceğini, neleri feda edebileceğini, zaaflarımızı ve dengeyi, kararlılığı, inancı satırların arasında tekrar tekrar farklı senaryolar ile anlatıyor. Bu dünyanın bizimle, hep beraber cennet ya da cehennem olabileceğini, aşkın insandan çok daha büyük, çok daha ilahi olduğu ile final yapılıyor.

5 günde biten kitabın, blogda yayınlanması neredeyse 1 ayı buluyor. Bunda da bir hayır vardır mutlaka diyor ve sizlere keyifli okumalar diliyorum. 


18 Temmuz 2015 Cumartesi

EVET Mİ, HAYIR MI ?

Gün içinde kaç kere ‘ EVET ‘ , kaç kere ‘ HAYIR ‘ dediğinize dikkat ettiniz mi ?

Eğer hayır dediklerinize evet demiş olsaydınız, bugün hayatınızda nasıl değişiklikler olabilirdi ?

2. sorunun cevabını belki biliyorsunuz, belki bilmiyorsunuz. Bu konuda biraz düşünün. Acaba hayırı bir alışkanlık olarak ya da kendinizi dış dünyadan korumak için koruma kalkanı olarak mı, yoksa gerçekten üzerine düşünüp, istemediğiniz durumlar için mi kullanıyorsunuz ?

Peki ya evetleriniz ? Hayatınızda kaç tane evet demek istediğiniz ama çeşitli nedenlerle hayır dediğiniz olaylar var.

Geniş düşünün. Bu konu sahip olduğunuz hemen herşey ile ilgili olabilir. Kilonuz, eşiniz, çocuklarınız, kıyafetleriniz, eviniz, işiniz, hayatınız. Örneğin; yemek istemediğiniz ama kırmamak için evet dediğiniz, sevmediğiniz ama mecbur olduğunuz için evet dediğiniz, istediğiniz ama inadınızdan hayır dediğiniz, korktuğunuz için hayır dediğiniz, utandığınız için hayır dediğiniz, vs …


Bu sorulara dürüst cevap verdiğinizde, mevcut durumunuz hakkında farkındalığınız artar. Fark ettiğiniz her şeyi kontrol edebilir, değiştirebilirsiniz. 


ANT - MAN



MARVEL serisinden Antman, vizyona girdi ve bizde Oğlumun sıkı takibi ve yoğun baskısı üzerine koşa koşa sinemaya gittik. Bol teknoloji ile desteklenmiş aksiyon dolu bir film olmasına rağmen senaryonun insanlığın evrimleşmesine yönelik mesajları bizi çok etkiledi.
Bu değerli mesajları burada paylaşmak ve filmi izlemenizi önermek istiyorum.

   Hedefinin gerçekleşmesi için, gönülden istemen, olacağına inanman, odaklanman ve gerekli çabayı gösterip çok çalışman gerekiyor. Tabii ki sen hedefine ulaşmaya çabalarken seni yolundan çevirmeye çalışanlar, çeşitli engeller olabilir. Bu durumlarda az önce söylediklerimizi yapıp, ardından teslim olduğunuzda mutlak hedef gerçekleşecektir. (Burada kahramanın adının Karınca Adam olarak seçilmiş olması da sembolik olarak verilmek istenen mesaja çok uygun olmuş.)

      Sahip olduğumuz 3 boyutlu dünya düzeninde, istediğiniz herhangi bir şeyin gerçekleşmesi fizik kanunları gereği imkansız gibi görünse bile, insanın yoğunlaşarak, can havli ile istediği herşeyin gerçek olması mümkündür. Deneyenler  örneklerini kendi hayatlarında görmüşlerdir.

Bu iki mesaj, bir kez daha düşünsel yeteneklerimizin sınırları nasıl da kaldırdığını, insanlığın iyiliği hedefleyerek imkansız gibi görünenleri imkanlı hale getirebileceğini hatırlatıyor.
İyi olarak, iyiliği isteyerek ve yaşayarak, inanarak, bu konuda kalbimizi ve beynimizi kullanarak evrimleşmeye devam edebiliriz.
Diğer yandan filmin, ‘ kuant alan ’ bilgisini kullanması da, bu kavram üzerine düşünmek, çalışmak isteyenler için merak uyandıracak bir terim olarak hafızalarında kalacaktır. Bu alanda araştırma yapacaklara ‘ takyon alanı ’ nı da araştırmalarını öneririm.