Bu Blogda Ara

29 Kasım 2014 Cumartesi

TUĞÇE KARANLIĞIN İÇİNDE BİR IŞIK OLDU


Adem, dört maddeden yaratıldı. Sert, kolay ufalanmayan toprak, toz haline getirilip su ile karıştırıldı. Toprak ile su karışımı yoğurularak insan biçimine geldi. Bu her dokunuşta şekil değiştiren dayanıksız figürün, dış kabuğu ateş ile kurutuldu. Figür tamamlanmış gibiydi ama çok ağırdı. Hafiflemesi için göğsünden bir parça alındı ve buraya hava dolduruldu. İnsan;  toprak, su, ateş ve hava elementlerinin birleşimi ile oluşmuş oldu. 

Allah, ona ruh üfledi. Bu ruhun kaynağı ilahi olduğu için de vücuttaki dört element ahenkli bir biçim kazanarak bütünleşti. Bu ahenkte meydana gelebilecek bir bozulma durumunda dört element yerinden ayrılır, ruh bedeni terk eder ve kaynağına, yani bizzatihi Allah' a döner.

Bu elementlerin fonksiyonlarını kaybetmeleri doğal ve gizemli dediğimiz iki şekilde meydana gelir. Doğal fonksiyon kaybı dört farklı ölüm biçimine neden olur. Eğer vücut bir yaralanma neticesinde kan kaybederse su elementi azalmış olur ve sonuç ölümdür. Eğer birinin boğazı sıkılırsa ya da bir şekilde nefes alamazsa hava elementinden mahrum kalarak boğulmuş olur. Eğer donarsa ateş elementinden mahrum kalmıştır. Eğer vücudu bir şeye çarparak parçalanırsa da toprak elementi dağılmış olur. Ölüm gerçekleşir.* Alamut Kalesi 

Allah, ruh ile bütünlediği insana yaşam verdi. 

İnsan, Dünya' ya yayıldı ve yaşadı. 

Bugün 23 yaşında bir genç kızın yaşamı, insanlığı onurlandırarak sona erdi.  Tuğçe, 2 Alman kadını tacizden kurtarmak uğruna hayatını feda etti. 
Bir insan, ruhunun, insanlığının hakkını verdi. İnsanca tavrı, cesareti Onu bildiğimiz Dünya' dan aldı. 

Tuğçe,  karanlığın içinde bir ışık oldu. İyilikten, saflıktan, cesaretten yana ne varsa bir kez daha Dünya' ya kendini gösterdi ve sesini duyurdu. 

http://www.evrensel.net/haber/98554/almanya-tugceye-agliyor

Küçücükte olsa dilimin döndüğünce ben de buradan Tuğçe' ye teşekkür etmek, rahmet dilemek, insanlık uğruna ' hakkını helal et ' demek ve ailesine başsağlığı dilemek istiyorum.







26 Kasım 2014 Çarşamba

UBUNTU

Bir soru sorarsın, sorunu boşluğa bırakırsın. Sonra cevap yerinden kalkar gelir, önünde dimdik durur, gözlerinin içine bakar.

Anlarsın, sesini bir duyan var. Anlarsın, yalnız değilsin. Anlarsın, BİR' sin.

Bugün bana gelen cevabı sizlerle paylaşmak istiyorum ki, paylaştıkça çoğalalım. BİR' leşelim. BİR olalım.


Bir gün Afrika' da bir antropolog, bir grup çocuğu yanyana dizerek karşıdaki ağaca kadar koşmalarını, en hızlı koşup ağaca ilk varanın, ağacın altındaki tüm meyveleri alacağını söylemiş.

Çocuklar elele tutuşarak koşmuşlar. Aynı anda ağacın altında olmuşlar ve keyif ile hep birlikte meyveleri yemişler.  :)

Antropolog şaşırarak ne yaptıklarını sormuş.

UBUNTU yaptık demişler. Yarışsaydık sadece birimiz kazanacaktı, diğerleri açken sadece birimiz nasıl mutlulukla yiyecekti meyveleri ?

UBUNTU : Afrika'da ' İnsan ancak başka insanlar aracılığı ile mutlu olur.' diyen hümanist bir felsefe.

BEN, BİZ OLDUĞUMUZ ZAMAN BEN' İM...

Materyalist yapımız içinde, doğal olanın bozulup, anormal olanın normal sayıldığı bu düzende ütopik gibi görünen, imkansızlıklar içinde doğan bir felsefe...

Bu felsefe,  ' İnsanlıktan hala umudum var.'  dedirtiyor insana...



10 Kasım 2014 Pazartesi

BİRLİĞİN LEZZETİ



Çakıl taşları ile bezeli bir sokakta  ayağımı sürüyerek yürüyorum ağır aksak.
İstiyorum ki düşündüğüm kuyulara ineyim, orada  kuyunun en dibinde, kimsenin dokunup bulamayacağı o kör karanlıkta kalayım.
Sonra bir korna sesi olmuyor, çıkıyorum kuyudan.
Gözlerim açık ama sadece gölgeleri görüyorum. Öylesine yoğun bir uğraş var ki içimde, bir meydan savaşı kimseyi fark edemiyorum. Sonra yine  kuyuya inmeye başlıyorum . önce onu görüyorum annemi, kuyunun başında
dikkat et kızım, düşersin diyor. Bana bir şey olmaz anne diyorum,
karanlık çoğalırken nefesim sıkılaşıyor inmeye devam ediyorum. Az sonra köpeğimi görüyorum. Mavi gözleri ile konuşuyor benimle.  Çok korkuyormuş bensiz. Kuyuya inişimde yanımda olmak istiyormuş.
Olmaz, beni burada bekle ama sakın beni bırakma diyorum. Oysa ben seni bırakmayacağıma söz veremem, tutamayacağım sözleri veremem ki, olsun  diyor, kuyunun başında kalıyor. Kuyu
derinleştikçe nefes almak daha da zorlaşıyor. Ayaklarımda bir serinlik hissediyorum. Su. Ayağım suya değiyor, su soğuk. Ürperiyorum ama aynı zamanda güven verici. Suya batmaya başladıkça, nefesim kesildikçe burası annemin rahmi olmalı diye düşünüyorum. Islak,serin ve güvenli.
Ve tamamen suyun içindeyim. Köpeğim beni izlemeye devam ediyor. Suyun içine
bakıyor, mavi gözleri, seni burada bekleyeceğim diyor. Biraz
korkuyorum, yalnız devam edebilir miyim ? Acaba daha derinde su var mıdır yoksa yine kuraklık mıdır ? üşümeye başlıyorum. Neresi burası, rahim değil mi, korunak değil mi, nereye düşüyorum ben ? yukarı çıkmak istiyorum, çıkamıyorum, köpeğime seslenmek istiyorum, ağzımı açınca su boğuyor beni, çok su, boğuluyorum. Artık karanlık üstüme yapışıyor.
İstesem de çıkamıyorum, onu da göremiyorum. Ağırlaşıyorum. Su içimi dolduruyor. Dibe çöküyorum. Çöküyorum. Bayılmak bu mu, yoksa ölüm dedikleri mi ? ciğerlerim mi patlayacak ? hep beni arındıracağını düşündüğüm su, nefesimi mi alacak. Düşünmek istemiyorum. Suyun kafamı doldurmasını istiyorum. Düşünmüyorum. Gözlerimi açık tutmaktan vazgeçiyorum. Kapatıyorum, teslim oluyorum, tamam diyorum seninim, o
sırada bir el hissediyorum omzumda, sakin ol diyor. Sıcak elini elime indiriyor, elimi tutuyor, başımı göğsüne yaslıyor. Kimsin diyecek gücüm yok. Beraber düşmeye devam ediyoruz , ayaklarım yavaş yavaş kuruluk hissediyor, suyun dibinde ki o kuraklığı hissediyorum. Su bitiyor. Ben yorgunum, onun göğsünde huzur buluyorum. Dinleniyorum.
Yeterince güç hissedince gözümü açıyorum, O Benim.
Beni aşağı çeken, belki bin diyardan geçiren, düşüren kaldıran benim  ve bir kez daha birliğin lezzeti ağzımda uyanıyorum.

11.11.2014 MUCİZELERİN GİRİŞ KAPISI



Rahmetli  babaannem  dua okur, sonra suya üflerdi. Bu suyun bize iyi geleceğini söyler, içirir, bazen şişeye doldurup evimize gönderirdi. O da pek çok eski  zaman insanı gibi bilgeydi.
Yıllarca büyüklerimizden gördüğümüz bu uygulamayı  Dünya Dr. Masaru Emota' dan öğrendi.
Emoto' nun iddiası “İçinde su olan şişe, üstüne yazılmış veya sözel söylenmiş olan sözcükler, düşünceler, suya çalınmış olan müzik veya oynatılmış film ile suyun yapısal özelliğinin değiştiği idi.”  Bunu da çeşitli deneyleri ile kanıtlamış, çalışmalarını 'Sudaki Mucize', 'Suyun Bilinmeyen Gücü', 'Sudaki Gizli Mesajlar', 'Su Müzik Dinliyor', 'Aşkın Şekli' adlı kitapları ve 'Ne Biliyoruz ki?' isimli filmle  tüm dünyaya duyurmuştu.
Emoto, 17 Ekim 2014' te, 70 yaşında Dünya' yı terk etti.
Ondan bize kalan miras, aslında hediye, SU deneyleri sayesinde öğrendiğimiz şu muhteşem bilgi: Kalbimizde ve zihnimizde barındırdığımız tüm düşünceler, gerçeği etkileme ve değiştirme gücüne sahip.
11.11.2014 Barındırdığı 1 diziliminden dolayı MUCİZELERİN GİRİŞ KAPISI  olarak tanımlanıyor. Hele bir de bu tarihe saat 11:11 ' i eklersek kapılar sonuna kadar açık diyebiliriz. 


Benim mucizem, sükut ile içe konuşulan sözlerin ilgili gönüllerde duyulması.
Sevgi ile, Sevgili ile kalalım.