Bu Blogda Ara

29 Ocak 2015 Perşembe

SIR / SECRET


Bazen gözümüzün önünde durur ama göremeyiz. Kaybedene kadar kıymetini bilemeyiz. Çünkü kalıplarımız vardır. Putlarımız yıkılmadan gözümüz kör, bakarkör oluruz.

Bu hafta  Neva' yı izledim. Neva, gerçek bir hikayeden uyarlanmış. Özet ile birbirine aşık, 25 yaşında iki doktor genç evliliğe hazırlanıyorlar. Hayatının aşkını bulmanın mutluluk verici sarhoşluğu içindeler. Derken bir gün, kızın (NEVA) bu ilişkiden önce yaşadığı ilişkileri öğreniyor erkek (ILGIN). Ilgın başlıyor Neva' ya duygusal şiddete. İşyeri deyimiyle mobing uyguluyor sevgilisine. Şiddetin finalinde Ilgın Neva' ya ' Yazıklar olsun. ' diyor. Neva da ' Sana yazıklar olsun.' diyerek gözünün içine bakarak camdan aşağı bırakıyor kendini. Bundan sonra biri toprak altında, biri toprak üstünde iki ölü oluyorlar. Ilgın bakarkörlüğünün bedelini, gözündeki ışığı kaybederek ödüyor.


Ölümü sembol olarak ele alırsak, yaşam amacı mutluluk olan insanların,  iç kavgaları nedeni ile kendi kendini mutsuzluğa mahrum bırakan herkes bir bakıma ölü değil midir ?

Yıllar önce düşünce gücüyle hayatı şekillendirmek üzerine yazılmış Secret kitabı ile başlayan bir akım vardı.
 
Düşün, hayal et, şekillendir, olduğunu hisset ve olsun.

Pek çok kişi bu uygulama ile hayatına yeni aşklar çekmeye çalıştı. Çoğu başarılı olamadı. Çünkü isterken kalıpları içinde istediler. Yani bugüne kadar kendilerine öğretilen, inandırılan doğruları, korkuları eşliğinde hayal kurdular.

Bence sır şudur; her insan, her ilişki içinde farklı bir kimlik barındırır. Adeta yeniden doğar.

Yani kişinin önceki ilişkisinde yaşadıkları bir sonraki ilişkisi için referans teşkil etmez.

Adam bir önce ki ilişkide pısırıktır, bu ilişkide aslan kesilir.

Kadın bir önce ki ilişkide amazondur, bu ilişkide geyşa olur. Örnekler sonsuz miktarda çoğaltılabilir.

Hayatın sürprizlerle dolu oluşu, aynı zamanda olasılıklar denizinde pek çok farklı kimlik barındırabileceğimiz anlamına gelir.

Önyargılardan uzak, sonsuz olasılıklar denizinden sevindiren olasılığı gerçekleştirdiğimiz bir hayatı seçebiliriz.

17 Ocak 2015 Cumartesi

KUSURSUZ PLAN

 En sevdiğim bilgelerden biri olan oğlum Ateş; bir gün, ' Anne, küçük çocukları sevdiğin için yeniden çocuk doğurmana gerek yok, sonuçta benim gibi büyüyecek.' demişti. Evet, çok haklıydı. Ateş' i büyütürken bilinçsizce geçirdiğim bir çağı, bilinçle yaşayabilme şansı beni büyülüyordu. Kendi çocukluğum çoğu silik, hatırlamakta zorlandığım bir rüya gibiydi. Oysa Ateş ile birlikte yeni anılar yaratıyorduk. Yeniden parkta koşturmak, sallanmak, lego yapmak, sebepsiz kocaman kahkahalara boğulmak,  kitaplarımız elimizde Bay Yengeç' te oturup limonata içmek, Ateş' in sorularına cevap aramak, hayatı yeniden bir çocuğun gözü ile keşfetmek sanki rüyanın hatırlanışı gibiydi. Yani bir bakıma bilincin altına itilmiş bir dönemin, tekrar su yüzüne çıkışı ve elbette ki tüm yüzeye çıkışlar gibi şifacılığı. Bir çocuk büyütme süresi, bu anlamda ki şifalanmama yetmemiş olacak ki, yeniden çocuk sahibi olma isteği ara ara içimi yakıp geçiyor. Tabii Yaradan' ın  olağanüstü planında, hayatımızın kontrolü sandığımız gibi her an bizim elimizde olamayabiliyor ve bir oğlum olmasına rağmen şimdi öğreniyorum ki, bazı teknik nedenlerden dolayı yeni bir hamilelik yaşayamazmışım. Bu gerçek, önce beni sarsmasına rağmen, öldürmeyip güçlendiren her gerçek gibi Rahim olma arzumu, Rahimleşmeden gidermemi sağlamanın yolları açılmaya başladı.  Bir süredir kapalı olan bazı zihin pencerelerim açıldı. Bu sayede eski dostlarımla buluşmaya ve onların büyümeye başlayan çocukları ile tanışmaya başladım. Yeni çocuklar... Yeni paylaşımlar, tekrar Onların o tertemiz enerjileri ile buluşma fırsatı, tekrar çocuk gözü ile Dünya' ya bakmanın  lezzetini tatma zamanı. Bir küçük fidanın şekillenmesini izleme zamanı...
 
Doğan her çocuk için teşekkür ederim Yaradan' a.
 
Çocuğunu öneri arsızı yapmadan, (kendi kararlarını kendi verebilecek, kendine yetebilecek)  feda-kar' lık borcuna sokmadan büyüten, sağlıklı bireyler olarak gelişimine katkı sağlayan her bilinç için teşekkür ederim.
 
Bugün yeni arkadaşım Emir ile geçirdiğimiz harika günün sonrasında, Kadıköy' de Kitabevi Cafe' nin kütüphanesinde oturmuş, Metin Hara' nın Yol' unu okurken sayfa  255 tam da bu konudan bahsediyordu. Yardımseverlik ile fedakarlık, Önce Ben ile Önce Sen ya da Ben' cil olmak arasında ki farktan.
 
Yaradan' ın yazdığı planda hata olmaz, çeşitli senaryolarla adım adım tekamülümüzü arttıran bu kusursuz plan için teşekkür ederim. 

Bugün bir kez daha, Dünya' yı bir çocuğun gözünden görmemi sağlayan  Emir' e, Onu yetiştiren güzel annesine çok teşekkür ederim.
 
 



7 Ocak 2015 Çarşamba

İNSANIN EVRENSEL EŞİTLİĞİ

BABİL KULESİ

Mezopotamya' da bir kule, Babil Kulesi. Tevrat'ta, Kur'an'da ve Dünya' nın birçok bölgesinde yerel efsanelerde bahsi geçen, Tanrı'ya ulaşmak için inşa edilen Babil Kulesi.
Akadca bāb-ilû sözcüğü Tanrı'nın kapısı,  Eski Ahit'te "kargaşa, karışıklık" şeklinde açıklanır.   ( http://tr.wikipedia.org/wiki/Babil_Kulesi )
Bir bakış açısına göre Kule, İnsan' ın Yaradan ile yarışma tutkusu ( İnsanoğlunun kollektif kibiri) ya da başka bir açıdan Yaradan'a sesini duyurabilmek için Ona yaklaşma  isteği ile yapılıyordu. Arşa dikilen bu kule, eril (erkeksi) cüretkarlıktı. Kule' nin yatay büyüme, genişleme gösteren asma bahçeleri ise; rahmi simgeleyen dişil bir girişimdi. 

Bu sırada  RAB, Yeryüzüne indi, insanoğlunun dillerini karıştırdı. Birbirini anlayamayan insanoğlu Kule' yi yapmayı bıraktı ve RAB Onları Dünya' nın dört bir yanına dağıttı. 

ALAMUT KALESİ

Bir gün, Hasan Sabbah anlayış ile ilgili yolculuğunun bir durağında durdu ve dedi ki, ' Tarikatlar, mezhepler hepsi boş. Tüm bu oluşumlarda, insanlar inanmasını istedikleri konulara inandırılıyor ve güdülüyorlar.  Hiçbir şey gerçek değil, öyleyse herşey mübah'  dedi. Bu esnada yakın arkadaşı Ömer Hayyam' ın  ' Bu insanlar cennet için yaşıyorlar, ancak onlara bir cennet verirsen onları yönetebilirsin.' demesi ile birlikte masalının hedefini belirlemiş oldu.  Başladı kendi masalını anlatmaya. Kendi Cennetini ve Haşhaşi tarikatını kurdu. Vladimir Bartol' un yazdığı Fedailerin Kalesi Alamut, bu bilgiler ışığında; Yapay Cennet' in şekillenmesinden, sözde Huri' lerin eğitimine, aşk hayatlarına, Fedailerin Cennet ile tanışıp sonra bu Cennet' e tekrar kavuşmak için yaptıkları akıl almaz fedakarlıklara, suikast ve intiharlara kadar yapıyı, masalı tüm ayrıntıları ile anlatıyor. Meraklısını kitabı okuyup daha fazla bilgi alması için konuyu burada bırakıp Babil Kulesi ile Alamut Kalesi' nden bugün 12 Ocak 2015' e gelmek istiyorum. 

Dünya' nın dört yanında uzunluğu ile nam salmış, eril cüretkarlıkta yapılarımız var. 
Dünya' nın dört yanında teröristler kol geziyor. Savaş var. 
Şimdi soru şu ; Doğu' da yaşandığında yadsınan, Batı' da yaşandığında karalar bağlanan  bu durum nedir ? Yine eril cüretkarlığın, size ne olursa olsun, bize olduğunda acımıza ortak olacaksınız duruşu mudur ? Ya da Batı' nın anlattığı masallar daha mı inandırıcı ?
Acı Dünya' nın neresinde olursa olsun, acıdır ve aynı ruh kabından dağılan ruhlarımızın  içindedir. 
Acının, haksızlığın, savaşın, ölümün, terörün dini, dili ve ırkı yoktur. İnsan Evrensel olarak eşittir. 
Bir kez daha uyanma, silkelenme ve eşitlik için kendimize dürüst olma zamanı. Değil mi ki, Dünya' da savaş arttıkça Güneş' te patlamalar artıyor o zaman, kapımızın önü temizlendikçe, Dünya' da temizlenecek.


3 Ocak 2015 Cumartesi

EVRENDE TESADÜF YOKTUR, YANKI VARDIR.

' EVRENDE TESADÜF YOKTUR, YANKI VARDIR. '   Çok sevdiğim ve hergün doğruluğuna daha çok inandığım bu sözü, Nusret Kaya rüya analiz çalışmalarında sık sık tekrarlar.

Eylül ayında hızla gelişen olaylar neticesinde Tuzla' ya yerleştiğimde, Tuzla benim için sadece oğlumun gideceği okula yakın, kirası şehir merkezine göre nispeten ucuz olan,  vilların bulunduğu, güvenli, sakin, nezih  bir mahallenin bulunduğu, babamın evine yakın olan bir bölge idi.

Eve yerleştikten bir kaç hafta sonra sevgili arkadaşlarımdan biri arayarak Nusret Kaya' nın  Rüya Analiz çalışmasına katılmak isteyip istemediğimi sordu. Yaz boyu kitaplarını okumuştum, heyecanla tabii isterim, nerede dedim ? Tuzla' da dedi.

Böylece Ekim ayından bu yana rüya analiz grup çalışmasının bir üyesi oldum.


Günler ilerlerken Tuzla' da yaşama adapte olmaya, çarşıyı, pazarı, esnafı, balıkçıyı, fırını tanımaya başladım.

İlk olarak, bu yazıyı yazmama neden olan ASSOS KİTABEVİ' nden ve sahibesi Aslı Hanım' dan bahsetmek istiyorum.

Aslı Hn. ben yaşlarda ( 35 civarı diyelim :)) , kurumsal dünyanın çarkından sıkılmış, dişliden kendini dışarı atmayı başarmış, her daim gülümseyen, aklı başında, yardımsever, kültürlü bir hanımefendi.


Önceleri oğlum Kitabevi' nin müdavimi oldu. Aradığı kitaplarının çoğunu bulması ya da ertesi gün siparişinin temin ediliyor olması, Postane Mahallesi' ndeki bir kitabevi için hayli başarılı ve profesyonel bir performanstı. Bir gün yaprak test almak için bizzat kendim uğradım ve o zaman Aslı Hn.' ın nasıl da kendine uygun bir iş yapmaya başladığını görüp Onun adına sevindim. Zamanla bu ziyaretler, alışverişten çok sohbete dönüştü ve bir gün bana Fedalierin Kalesi Alamut' u okuyup çok beğendiğini,  tavsiye edebileceğini söyledi.


Merakla okumaya başladığım yaklaşık 500 sayfalık roman 4 günde bitti ve aklımda tatlı bir tat bıraktı. 167 yıl hüküm süren Alamut Devleti' nin kuruluş hikayesinde, bugünün Türkiye' sinden, yönetim anlayışından pek çok benzerlik vardı. Kahraman Hasan Sabbah' ın temel felsefesi şuydu ;

Hiçbir şey doğru değildir, öyle ise; her şey mübahtır.... Sabbah bu felsefeden yola çıkarak kendi masalını oluşturdu ve masalına inanan müridleri, fedaileri ile Dünya' ya meydan okudu. 


Şimdilik bu konuya böyle bir giriş yapmış olalım çünkü bu konu beraberinde farklı ve derin bir konu getirdi aklıma.

Tuzla' dan başlayarak sevdiğim, büyük işler yapan küçük yerleri, bu yerlerden aldığım tatları farklı bir blog' da anlatmaya başlayacağım. Takipçilerime mail ile bildireceğim bu yeni bloğu.

Vakit bulunca Alamut Kalesi' ni de burada anlatmaya çalışacağım.

Sevgilerimle