Bu Blogda Ara

13 Ağustos 2015 Perşembe

YANDI YANDI, İÇİM YANDI


Özellikle son bir haftadır, her günüm ne neşeli, ne güzel geçiyordu. İçim kıpır kıpır.  Geziyor, yazıyor, okuyor, meditasyon yapıyordum. Dengede ve verimliydim.

Bu sabah uyandığımda aklımda ' Alma, verme dengesi '  ile ilgili bir yazı yazmak vardı. Hatta cümleler gözümün önünde dans ediyor, hadi bizi yazıya dök, diyorlardı. Yazmadım, yazamadım. Evde yapmam gereken diğer günlük işlerin peşinden koşturdum. Erteledim. Nasıl olsa gün uzundu, daha sonra yazacaktım. Tüm hayat gibi, erteledim.  Sonra kardeşim aradı.

- Abla, Mithat Abi' yi kaybettik. dedi. Sessizlik.
Ben - Sessizlik... Nasıl !...
- Bu sabah, detayını bilmiyorum. Kalp,dediler. Babam cenazeye gidiyor. Sen yetişemezsin. ( Olduğum yer ile cenazenin arası 20 saat )

Telefonu kapattım. Bir hıçkırık. Derin bir ağlayış. Bir şey oturdu içime, ciğerime. En sevdiklerimden biri. Babam mı diyeyim, amcam mı, abim mi, arkadaşım mı, sırdaşım mı?...Mithat Abim, Hak' ın rahmetine kavuşmuş. Hakka gidene, Onunla buluşana sevinilir ama burada kalanın acısı ağlatır. Yani Dünya gözüyle ayrı kalmanın acısı. Geçmiş kayıpların bir an da yanı başına gelmesi, kendini hatırlatması ve yaşanamamışlıkların, ertelenmişliklerin, pişmanlıkların acısı.  İşte, ağlatan, sızlatan, içini dağlayan orası.

Çok yazasım, çok ağlayasım var. 

Son pişmanlıklar için geç kalmayalım, diye şimdilik bu kadarını yazıp paylaşmak, yine dengeye gelmek  istedim.

Hayat bu; her an, herşey olabilir, neşe, hüzün içiçe.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder