Bu Blogda Ara

16 Şubat 2015 Pazartesi

MİNOTORA TAPANLARA

Bir yanım ehliyetin 18 yaşında verildiği bir coğrafyada, hayatının henüz başında bir kız,  evleneceğim dediği zaman neden kendisine bazı testler yapılmadığını çok merak ediyor. Diğer yanım ise; cevapları zaten biliyor. Şöyle testler yapılsaydı. Mesela akıl sağlığı yerinde mi ? Evlenmekle ilgili fikri, duygusu nedir ? Amacı nedir ? Görünenin  ardında ki görünmeyen nedir ? Bir eş olmak hakkında ne düşünüyor, ev idaresini biliyor mu ? Erkekleri tanıyor mu ? Kadın olmayı, bir erkeği mutlu etmeyi biliyor mu ? İlişkiler ya da ilişki yönetimi konusunda tecrübesi, bu konuda olumlu bir gözlemi  var mı? İki farklı gezegenden gelen kadın ve erkek hakkında ne biliyor ? Sevgi nedir, aşk nedir, takıntı nedir ? Üçü arasında ki ayrım nedir? Neden kimse bunları sorgulamıyor?  Aileler süreci incelemeden, sadece  sonuca izin veriyor ya da  vermiyor. İzin vermedi ise;  elini eteğini  kızın  üzerinden çekerek kendi sorumluluğundan kurtulmuş oluyor. İzin verdi ise; o güne kadar kendisine emanet olduğunu düşündüğü kızını bir adama emanet ederek yükünden kurtuluyor. Bir genç kızın ailesi olmanın verdiği yükten kurtuluyor. Rahatlıyor. Kızım kendi seçti, namusuyla evlendi diyor ve rahatlamış, hafiflemiş  olarak evine gidip, hayatına dönüp rahat rahat yaşıyor. Kızının başına gelenleri bilmeden, kızını sadece bu dünyaya kız geldiği için bir adama kurban ettiğini bilmeden, bilmek istemeden  yaşıyor. Belki de biliyor, Kurban edildiğini kızının kulağına gizlice fısıldamak için kına yakıyor kızının eline. Cennet toprağı diye anılan  kına yakılırken anne, kızının kendisi gibi yanan hayatına katıla katıla ağlıyor. Sonra, kısa bir süre sonra tıpkı kendi hayatına ağlamaktan vazgeçtiği gibi kızının hayatı için  de ağlamaktan vaz geçiyor. Kurbanlığa teslim oluyor. Genç kız, kadınlığa yürürken toprakla sıvanıyor, toprakla kutsanıyor. Kınanın etrafında yanan mum, erkeğin enerjisini yansıtıyor. Kendine kutsanarak gelen kurbanla birleşerek enerjisini yükselteceği anlatılmak isteniyor. Erkek egemen toplumun , erkeğin gücünü arttırmak için  kurban ettiği kadının adaklık töreni, kına gecesi. Namus devrinin yapıldığı kına gecesi.




Elbette bu yazıyı yazmamın nedeni, içimizi dağlayan Özgecan Arslan cinayeti. 
Kadına yapılan zulümün, haksızlığın geldiği son nokta.
Biz bu coğrafyada ezilmeye, ezilmenin doğal olduğuna alışmaya alıştırıldık. 
Ayrıca konu sadece erkeklerin hataları değil. Onlara tapan kadınlar da bu işte aynı derecede suçlu. Aslan oğlum, göster pipini oğlum, sen ne yaparsan doğrudur diyen, bir kızı bir oğlu olup oğlunu kayıran, oğlum var derken gizli ya da açık kibirlenen, oğluna kız beğenemeyen, kız kalmamış ortalıkta diyen zihniyetteki kadınlar da suçlu. Çok acı ama, bir tecavüzü namusunu korumaya çalıştı diye niteleyen kadınlar da, hala namusun o minicik  bölgeden ibaret olduğunu sanan kadınlar da suçlu...
Tabii suçlu olan bir kitle daha var. Herzaman ki gibi kendi küçük dünyalarının küçük zaferlerini kazanmanın peşinde olan, kriz yönetimi adı altında bir trajedi bile olsa yaşanan bundan kendine pay çıkarmaya çalışanlar.Taraflar. Bu konuda olabileceğimiz, tutabileceğimiz tek taraf İNSANLIK tarafı iken yandaş olmaya çalışanlar. 
Gerçeği kabul ettiğimizde, belki küçücük bir ümidimiz olabilir aydınlanmak için. 

 '' Ne de olsa, her tohum çatlamayı bekler. '' Fİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder